Töton Şövalyeleri

28 Ekim 2010 Perşembe


Töton Şövalyeleri,Kudüs Azize Meryem Hastanesi ve Töton Şövalyeleri Tarikatı (Latince:Ordo domus Sanctæ Mariæ Theutonicorum Hierosolymitanorum,Almanca: Orden der Brüder vom Deutschen Haus St. Mariens in Jerusalem,İngilizce: Order of the House of St. Mary of the Germans in Jerusalem) ya da kısa adıyla Töton Şövalyeleri, bir Cermen-Roman dini tarikatıdır. Tarikat, Katolik hacılara, hac yolunda yardım etmek, hasta ve yaralı Katoliklerin bakımlarını sağlamak üzere hastane kurmak amacıyla kurulmuştur. Adlarını özellikle Ortaçağ’da Haçlı Seferlerine katılarak duyurdular. Normalde asıl üyelerin sayısı her zaman sınırlıydı ancak ihtiyaç durumunda gerek gönüllülerin gerekse paralı askerlerin katılımıyla sayıları hayli artmaktaydı. Avrupa’da sekiz yüzyıla yakın süre varlığını korumuş bir şövalye kurumudur.Ayrıca; Töton Şövalyeler'i diğer şövalye gruplarının aksine devletlerine son derece sadıktırlar.Korsanlıktan uzak ve Haçlı ruhuyla yaşamaktaydılar.Haçlı Seferleri'nde büyük etkileri olduğu gibi savaş meydanlarında da büyük faydaları dokunmuştur.Geneli Alman şövalyelerden oluşmaktaydı.Polonya üzerinde büyük nüfuzları mevcuttu.Orta Çağ'da III. Haçlı Seferi esnasında(1190) Orta Avrupa'da Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na bağlı şövalyelerdir. Papa Innocent III tarafından tanınan bir şövalyelik düzenine dönüşmesiyle oluşmuş ve 19 yy.’da Napolyon dönemine kadar yaşamayı başarmıştır.
Haçlı seferleri sırasında kurulan hastanelerde yaralı askerleri iyileştirmek için görev alan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na bağlı ve Alman kökenli şahıslardır. İlerleyen yıllarda hürmet ve bağış gördüler, güçlendiler. Papa Innocent III tarafından şövalye olarak kabul edildiler ve savaş alanlarında da boy göstermeye başladılar. Zamanla Avrupa'nın en güçlü şövalyeleri haline geldiler. Türklerin ve Arapların kutsal toprakları birer birer fethetmesi ile sonunda tüm Haçlılar bu diyarlardan kovuldular. Bu gelişmelerden birkaç yıl sonra Polonyalılar bölgedeki doğal dinlere inanan halkları özelikle Litvanya'yı Katolikleştirmek istiyordu. Bunun için Töton Tarikatı'na yardım çağrısında bulundu. Kutsal Topraklardan kovulan, yersiz kalan Tötonlar için iyi bir teklifti. Yer yurt edinebileceklerdi.Prusya bölgesine yerleşen Tötonlar bölgedeki halkı Katolikleştirmek için çok ağır şartlar uyguladılar. Bölge halkı gene aynı dine inanan Litvanya'ya sığındı. Tötonlar güçlendiler, çünkü kendilerine yardım yağıyordu. Bir bakıma bu da bir Haçlı Seferiydi.


12. yüzyılın sonunda Akka’da kurulan tarikat, Haçlı Seferleri sırasında denizaşırı toprakların (Ortadoğu’da) savunulmasında önemli rol üstlenmiştir. Özellikle Akka Limanı'nın korunması ve vergi toplanması konusunda çok işe yaramıştır. Hıristiyan kuvvetlerinin yenilip, Ortadoğu’dan çekilmesinin ardından tarikat, Transilvanya’ya taşındı. Burada 1211 yılından itibaren, Macaristan’ın Kumanlar karşısında verdikleri mücadeleye katıldılar.Papa’nın hükmünü, Macar egemenliğine tercih edince Macaristan’dan kovuldular.
1230 yılında, Grand Master Hermann von Salza (Teuton Şövalyeleri'nin Lideri) ve Duke Konrad I of Masovia (Polonya Kralı) birlikte, Baltık Ülkelerine karşı Prusya Haçlı Seferi’ni başlattılar. Bu seferin hemen ardından tarikat, işgal edilen Baltık Ülkeleri topraklarında bağımsız bir manastır devleti kurdu. Akabinde, Courland, Livonya ve Estonya’yı işgal ettiler. Ardından Polonya Kralı, tarikatı, kendilerine ait toprakları işgal etmekle suçladı. Tarikat, Litvanya’nın da hıristiyanlaştırılmasının ardından asıl amacını yani Haçlı İdealini yitirdi. Çünkü çevrelerinde, hıristiyanlaştırılması ya da yokedilemsi gereken kafirler kalmamıştı. Bu durumda artık hıristiyan komşularıyla çekişmeleri gerekecekti. Polonya Krallğı, Büyük Litvanya Dükalığı ve Novgorodlular (Livonyalıların asimile olmasından sonra ortaya çıkan topluluk) en büyük rakipleri oldular. Ekonomik açıdan güçlü bir bölgeye hakimdiler ve feodal krallıklarını ayakta tutmak üzere Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden paralı askerler topladılar. Böylelikle, Baltık Denizi civarında, önemli bir yerel güç haline geldiler. 1410 yılında, Polonya-Litvanya koalisyon kuvvetleri, Grunwald Savaşı’nda tarikat kuvvetlerini hezimete uğrattılar ve tarikatın askeri gücünü büyük oranda yok ettiler. 1515 yılında, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru I. Maximilian , Polonya-Litvanya kralı I. Sigismund ile bir evlilik anlaşması yaptı. Bunun ardından Roma-Cermen İmparatorluğu, Polonya karşında tarikatı desteklemekten vazgeçti.Bir zaman sonra 1525 yılında, tarikatın başı olan Brandenburglu Albert Luteranizm’i kabul etti ve Prusya Dükalığı’nın ilk dükü oldu. Ardından, Estonya ve Litvanya ve ayrıca tarikatın Almanya sınırları içinde kalan kısmı da Luteranizmi seçti. Tarikat, hatırı sayılır bir miktarda Katolik nüfus barındıran toğrağı 1809 yılına kadar hakimiyeti altında tuttu. Napolyon’un ordularının saldırmasıyla, tarikat son topraklarını da kaybetti. Bundan sonra varlığını, hayırsever ve geleneksel olarak devam ettirdi. Tarikat, 1938 yılında Hitler tarafından dağıtıldı ancak 1945 yılında yeniden kuruldu. Günümüzde, hayırsever amaçlar doğrultusunda Avrupa’da faaliyet göstermektedir. Şövalyeler, üzerinde siyah bir haç olan uzun beyaz elbiseler giyerlerdi. Daha sonra bu imge Prusya Krallığı ve Almanya tarafından Demir Haç Madalyası olarak da kullanıldı. Tarikatın parolası ise “Yardım et, koru ve şifa dağıt”tır.

Töton Şövalyelerinin Arması




Hint-Avrupa dil ailesi

25 Ekim 2010 Pazartesi

Dünyada 2,5 milyarı aşkın kişinin ana dili Hint-Avrupa dil ailesine ait bir dildir. Avrupa'nın en büyük dilleri, Güney ve Batı Asya' dilleri, Kuzey ve Güney Amerika ve Okyanusya'da en çok konuşulan diller Hint-Avrupa dilleridir.
Günümüzde dünyada en çok konuşulan 20 dilden 12si Hint-Avrupa dil grubuna aittir. Bunlar İngilizce, İspanyolca, Hintçe, Portekizce, Bengalce, Rusça, Almanca, Fransızca, Marati, İtalyanca, Puncapca ve Urduca'dır.

Cermen dilleri [değiştir]

Batı cermen dilleri

İngilizce dünyada 410 milyon kişi tarafından anadili olarak konuşulur ve 53 ülkede resmi dildir. Almanca (95 milyon kişi anadili olarak konuşulur), Felemenkçe (23 milyon kişi), Yidiş(3 milyon kişi), Afrikaans(16 milyon kişi)

Kuzey Cermen dilleri

İskandinav diller olarakda bilinen bu diller toplam 22 milyon kişi tarafından konuşulur. İskandinav dilleri İsveççe, Danca, Norveççe, İzlandaca'dır.

Güney slav dilleri
Bulgarca,Makedonca, Slovence, Sırpça, Hırvatça, Boşnakça

Latino-Faliskan dilleri
Latince, Umbriyaca (en:Umbrian language), Oskan en:Oscan language, Faliskan (en:Faliscan language).

Kelt dilleri

Dünyada 1,5 milyon kişi tarafından konuşulur. Başlıca Kelt dilleri Bretonca, Galce, İrlandaca, İskoç dili, Kernevekçe, Manksça

Romen dilleri
dünyada 600 milyon kişi tarafından konuşulur. Başlıca roman dilleri Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rumence, Katalanca, Oksitanca, Korsikaca ve Arpitanca'dır

Hint-Avrupa halkları

Hint-Avrupa halkları, Avrasya kırları boyunca yaşayan ve çeşitli tarihlerde uygar dünyaya akınlar yaparak yerleşen göçebe halklardır.

Aralarında, aynı dilden farklılaşarak oluştukları sanılan (dolayısıyla yapıları bir olan, ama biribirlerinin konuşmasını anlayamadıkları) dil akrabalığı bulunmasından ve aynı yaşam biçimini sürmelerinden başka hiçbir birlik yoktur. Bu halklar, akınları sırasında yendikleri topluluklar üzerinde, uygar toplumlarsa onların uygarlıklarını ve kültürlerini benimseyerek, ilkel topluluklarsa uygar topluma varacak sınıflı toplumu kurarak, egemen yönetici sınıfı oluşturdukları için, bu toplumlara ve topluluklara dillerini dayatmışlardır. Fin, Estonya, Macar, Bask dışında tüm Avrupa dillerinin onların Avrupa'ya getirdikleri diller olduğu ve İran ile Hindistan dillerinin de aynı yapıda diller olduğu için, bu diller ailesine Hint-Avrupa dilleri, tarihte bu dilleri konuşmuş olan halklara da Hint-Avrupa halkları denir.

Nibelungen Destanı

23 Ekim 2010 Cumartesi

Nibelungen Destanı

Destan, ‘çok eski zamanlarda’, Niederland’da geçer. O zamanlar güçlü kral Siegmund’un krallık zamanına denk gelmektedir. Kraliçe ise güzel Siegelinde’dir.

Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried daha genç yaşlarında, maceralara atılmak için, babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadığı için elinde bir sopa ile köyleri kentleri dolaşır durur.

Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmak istediğini söyler. Mimir adındaki demirci bu teklifi kabul ederek ona yatacak yer ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki, örs toprağa gömülür, demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızan Mimir Siegfried’i kulağından tutunca, Siegfried dayanamaz ve onu yere fırlatır.
Bu yeni çırağından nasıl kurtulacağını bilemeyen Mimir yeni bir yol denemeye karar verir. Siegfried’i çağırır ve ondan, ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister. Bunu söylerken yolu üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini ummaktadır.

Siegfried kendine yaptığı kılıcı alır ve yola koyulur . Tam kayalığın önünden geçerken ejderha saldırır. Siegfried bu saldırıdan çevikliği sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacı kökleri canavarı sarınca, bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da onun üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar.

Ejderha yanarken bedeninden bir yağ akmaya başlar. Bu akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görür. Bunun üzerine üstündekileri çıkartarak bu yağ ile bütün vücudunu yıkar. Siegfried bu işi yaparken bir ıhlamur ağacı altında durmaktadır ve ağaçtan bir yaprak sırtına, iki omzunun arasına düşerek oranın bu yağ ile yıkanmasını engeller. İşte bu yaprağın dışında kalan hiç bir yere silah işlemeyecektir, fakat Siegfried’in vücudunun da yara alabileceği tek yer burası olacaktır.


Kömürcünün yanına varan Siegfried, ona, Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri, ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı olan ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir.

Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra, Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır. Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar, çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler.

Siegfried, şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan, hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi, Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic,bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.


Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder.
Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada, bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride, zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikayesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuştur.

Siegfried bir kaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır.

Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar, bunun yanında Burgond kralı Gunther, güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır.

Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı . Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü.
Krimehild bir gece rüyasında, kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında, annesi rüyasında gördüğü şahinin, en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti.

Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther, gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder .
Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş, Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu.

Bu arada Saxonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır.
Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar, elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır.

Krimehild’i hiç bir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir.
Şölenlerden birinde bir şarkıcı, bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda, prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor, rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor, oyunlardan kaçanları öldürüyordu.
Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur . Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder.
Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder.

Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar ; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır.

Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır.
Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez, hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması yine Tarnkappe ‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir.

Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır.

Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar.



Gunther ile Brunehild Worms’da, Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler, çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler.
Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar.

On gün sakin geçer. On birinci gün, savaş oyunları tertip edilir . İki kraliçe, Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler ; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler.

Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında, Hagen, Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister . Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine, tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır.
Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler.

Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar.
Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır, su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne, yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır.

Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e, onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır.

Hagen Siegfried’in cesedini, kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek, Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir.
Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar.

Krimehilde kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır, dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır.

Krimehild, kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz, Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild, hazine gelince, herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot, hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için, bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır.

Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir.

Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır.
Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen, Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert, beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar.

Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar.
Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat herşeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir.

Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlamayan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler.

Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında, Hagen, korkak durumuna düşmemek için, gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar.

Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir.

Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir.

Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir, o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur, fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez.

Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler.
O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır.

Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır.

Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar.

Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiç bir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır.
Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır.

Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür.

Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.

Kaynak: tr.wikipedia.org/wiki/Nibelungen_Destanı

Büyük Türk-Hun İmparatoru Atilla


Hayatı




Babası Muncuk Han (Boncuk Han)'dır. Amcası Ruga, onu babası öldükten sonra bozkırda tek başına yaşamaya çalışırken buldu ve yanına aldı. Vizigotlara karşı Roma İmparatorluğu'yla ittifak yapan Attila, bir süreliğine Roma'ya Flavius Aetius'un davetlisi olarak gitti. Her şey iyiye giderken, Rua'nın ölüm haberini aldı. Geri dönerek kardeşi Bleda ile birlikte Hun İmparatorluğu'nun ortak hükümdarı oldu. Bleda 445 yılında öldü. Bu durum Attilanın tek başına Hun hükümdarı olmasını sağlamıştır. Daha sonra aşık olduğu esir kızla (Nakara) evlenen Attila'nın bir oğlu oldu, doğum sırasında eşi Nakara hayatını kaybetti.
Hükümdarlığı boyunca ordusu ile Batı ve Doğu Roma imparatorluklarını sık sık istila eden Attila,Orta Çağ kaynaklarında acımasızlığı ile anılır. Bu nedenle de Avrupa'da "Tanrının Kırbacı" (Latince: Flagellum Dei, İngilizce: Scourge of God, İtalyanca: Flagello di Dio, Fransızca: Fléau de Dieu) olarak anılır.
Buna karşılık Germen (Alman) efsanelerinde Attila, çok büyük ve iyiliksever bir hükümdardır. Attila'nın sarayında birçok Germen hükümdarı yaşar. Nibelungen Destanı, Hun-Germen mücadelelerinden meydana gelir. Bu hikâyelerde Attila, Etzel adında büyük otoriteye sahip, barışsever ve yalnız asilere karşı kılıç kuşanan asil ruhlu bir hükümdardır. Avrupa Hun İmparatorluğunun başkenti olan Etzelburg adının buradan geldiği bilinmektedir.Aetus ile yaptığı Katalon Savaşında roma ordusu dağılmış Batı Got kralı Theodeirch ölmüştür.Atila ordusunu dinlendirerek kaçan Aetus'u takip etmedi.
Batı Roma İmparatorluğuna sefer yaparken Papa'nın araya girmesiyle Attila Roma'yı fethetmedi ve vergiye bağladı. Attila 453 yılında son eşi tarafından gerdek gecesi öldürüldü. Mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Cenazesine katılanlar, mezarın yerinin bilinmemesi için öldürülmüştür. Ama tarihçiler arasında Tuna Nehri'nin yatağının bir süreliğine değiştirildiğine ve hazineleriyle birlikte Attila'nın nehrin altına gömüldüğüne, daha sonra da nehir yatağının eski haline getirildiğine dair yaygın bir inanış vardır. Nehrin aşırı uzunluğundan ve bir çok ülkeden geçtiği için bürokratik sorunlar çıkacağından kazı çalışması yapılamamaktadır.
Günümüzde, Attila bazıları için kahraman (özellikle Türk ve Macar kültüründe), bazıları için ise barbarların atası (Avrupa kültüründe) olarak alınır. Fakat Attila barbar değildi çünkü Avrupa'ya Asya uygarlığının önemli öğelerini ve özelliklerini Hunlar götürmüştür.

kaynak:wikipedia